Selam Millet!
Biliyorum, millete
takılacaksınız. Bir çay, kahve ve bitter çikolata alın bence, biraz
uzatacağım!
Hayli bir aradan sonra
yeniden aranızdayım. Görüşmeyeli dizlerimde ağrılar
başladı, epeyi yaş aldım. Dünyada kalış sürem bir T rex yavrusuna yaklaştı.
Neyse ki aklım ve heyecanım dizlerime mıhlanmış değil.
Yeniden uyanış günümde,
sizleri, vaktiyle ataları Türkiye'den Rusya'ya oradan da Amerika Birleşik
Devletleri'ne göç etmiş, kelimeleri, gözleri ve zihniyle dünyayı silkelemiş bir
ustanın video linkleri ile biraz yalnız bırakıp dönücem: Bob Dylan. Görsel akış
paketlerinin sahibi ben değilim.
İngilizcesini
yakalayamayanlar bana evrimgurel@yahoo.com'dan bir posta gönderirse, vaktim
oldukça yardımcı olmaya çalışırım.
Bob Dylan'ı seçmiş olmamın
nedeni var. Bob Dylan ve -eğer vaktiniz varsa, öncesi ve sonrası 40 yıla bir
bakın lütfen- arkadaşları bir tavrı temsil ediyor. Bugün sahip olmadığımız bir
düşünme ve fikir paylaşımı yaklaşımı geleneğine sahipler. Bu benim, sürmesini
istediğim bir gelenek.
Her şeyin, bir süredir çok
kolay ve ulaşılabilir ya da kolay ulaşılabilir olduğu günümüze ait olmayan bir
"akıl yolu ve aktarım" geleneği. üzerine düşünmek iyi olur diyorum.
Vaktiniz olursa, o insanların nasıl iletişim kurduklarını bir izleyin
lütfen. Birbirlerinin sınırlarını ne kadar geçtiklerini, hangi soruları
sorduklarını, nerede nasıl durduklarını, reddediş biçimlerini, saygılarını ve
saygısızlıklarını görün. Hiçbir şeye sahip olmayıp gördüğümüz her şeyi bizim
sandığımız bir dünyada, kendimiz için iyi bir eleştiri olur.
Kendimden ve tüm
meslektaşlarımdan dileğim budur. Lütfen, Ortak Defter'in en başına dönüp,
Usta'nın "Etik" notuna bir göz atın ve reklam sektöründeki her sabahı
bu anlayışla karşılayın.
Bir de bir bilgiye ulaşma
hikayeniz olsun. Herhangi bir
konuda, bir bilgiye ulaşma hikayesine sahip olmak, paha biçilmezdir.
Hayatınızın hikayesini yazdırır. Düşünce kıymetinizi arttırır. İnternetten iki saniyede dinozor kelimesini ve familya listesini görüntülemekten çok daha derin bir deneyim yaşatır. Bir hafıza hediyesi verir. Bir ay,
kendinizi sadece bu konuda bilgi sahibi olmaya adayıp, tüm eserleri, uzman
kişileri, müzeleri, kanıtları araştırmanın hatta olası bir kumsalda, bir
fosil kalıntısına dokunmanın bilgisi bambaşkadır.
Bir T rex ile
karşılaşırsanız, onu bir daha asla unutamazsınız. Biri bir gün sizden, onunla
ilgili bir slogan yazmanızı istediğinde, içiniz rahattır. Ne diyeceğinizi, onu
nasıl anlatacağınızı, onun ruhunu zihinlere nasıl üfleyeceğinizi tam olarak
bilirsiniz.
Bildim sanmaz, bilirsiniz.
Yaratıcı zihin, ender bulunan
bir mantar gibidir. Sadece özel ortam koşullarında, özel bir ısı, nem ve
mağarada büyür. Dünyaya ve kendinize karışmadan, her şeyi yok edip, yeniden
kendinizi ve hayatı yazmaya başlamadan, tümüyle her deneyime açık olmadan
yaratıcı falan olamazsınız.
Lütfen, kolayca kopyaladıklarınızdan
soyunun. Bildiklerinizi ve ezberlerinizi unutun. İyi olmaktan vazgeçmeyin.
Hırsınızı ve başarı manyaklığınızı yok edin.
Ölün, kaybedin ve ağır bir
yokluk içinde toprakla eriyen bedeninizin içinden, hayata yeniden sakince
dinleyen bakışlarla tutunun. Aklınızda bir kelime var mı? "Toprak"
"Kahve" "Yok oluşun heyecanı?" "Hiçlik içinde kendine
güven" Aklınızda o an ne varsa, kesin bir hikayesi vardır ve size
aittir.
Hafıza, bir eylem hikayesinin
sorumluluğuna ihtiyaç duyar. Öyle güvenilir hale gelir. Yalandan kurtulur,
ayakları yere basar. Dünya ve bizim işler böyle anlam ve fark kazanır.
Elinizde bir albüm ismi ile,
kentin tüm müzik satıcılarını, müzikten anlayan arkadaş ve öğretmenlerinizi,
iyi müzik çalan mekanları, ikinci el müzik dükkanlarını gezerek yitirdiğiniz
bir ay, iki kilo ve zaman ile hafızanıza, "objelere obsesif zihinlere özel leziz bir hafıza gıdası" hediye etmiş olursunuz. İnternetten bir saniyede indirdiğiniz
mp3 de keyiflidir ama beyninize ve ruhunuza aynı doyumu vermez. İzlemeyenler
için "Only lovers left alive" (sadece aşıklar hayatta kalır) filminin görülmesi iyi ve açıklayıcı olabilir derim. Kan içilme metaforundan ziyade,
zamana lezzet katan şey hikayeleri kısmı...
Düşünmeden kirlettiğimiz her
şey, yok ettiğimiz her yaklaşım, sonradan zorla temizlemeye çalışmak doğamızı
mahvediyor.
Otomatik çamaşır makinesi
deterjanları yerine sabun ve kül, yüzümüz için su, hayatı çizen
ahlaksız ruhumuzun pencere camları için seçim silecekleri kullanabiliriz.
Evrim Gürel
Sessizbulut