Staj gözlemi
Çok sevdiğim bir öğrencim bu yaz İstanbul'da bir reklam ajansında staj yaptı. Gözlemlerini bana yazmasını istemiştim. Herkesin okuması, değerlendirmesi için buraya alıyorum :
"Öncelikle stajyerlik müessesesi bir çok kurum ve sektörde olduğu gibi bu alanda da sorunlu. Bence bunun en az hissedildiği alan reklam sektörü olmalıydı ama öyle değil. Stajyer herhangi bir İK programının parçası değil, görev ve sorumlulukları son derece belirsiz, ne istendiği konusunda netlik yok. Bildiğim kadarıyla yurt dışında Clio kazanan stajyerler bile varken burada ne öyle bir şans, ne de elverişli bir ortam var.
Herhangi bir oryantasyon yok, öğrenmeyi destekleyen bir ortam yok. Stajyerlerin genelde bulamayacakları yıllıklar dışında kaynaklar sınırlı. Stajyerlik işe kabul edilmeden önceki basamak değil. Aslına bakılırsa karşılıklı bir menfaatin sonucu gibi duruyor stajyerlik. Şöyle ki; staj yapmak reklamcı adayı için bir zorunluluk o nedenle orada, diğer taraftan ucuz iş gücü olduklarından işveren tarafından da kabul ediliyorlar.
Stajyerlerin eğitim ve yeteneklerine saygı konusunda büyük sıkıntı var. Yeteneklerini anlamaya kimse çalışmıyor. Çalışmadığı gibi bazen bireyler düşüncelerini stajyere dikte etmeye çalışıyor. Bazı reklamcıların, kendi düşüncelerinin gözünü kör ettiği insanlar olduğunu gördüm.
Örneğin öğrendiğim bir kaç şeyi söyleyeyim:
- Hazırlanan stratejiler genelde üstünkörüdür, ve çok da bağlı kalmamak gerekir. Bunu yaklaşık 100 sayfa kalınlığında bir stratejiye bir reklamcının yaklaşımından öğrendim.
- Reklamın bir ürünün marka olmasında etkisi yoktur.
Ayrıca en çok işime yarayacağını düşündüğüm şey:
- Fiata Ferrari, Ferrariye Fiat muamelesi yapamazsın.
Genel gözlemlerime gelince. Reklamcılık tam bir kurtlar sofrası. Çalışanlarda yoğun bir devridaim sözkonusu. Sürekli başarılı olmak zorundayız. Yarın çoğunlukla ne olacağı belirsiz. Firmaya bağlılık hem işveren hem çalışan açısından problemli. Başarılı reklamcılar çoğunlukla zamanı tam gelmeden ajanstan ayrılıyor ya da kendi ajansını kurma peşine düşüyor. İşveren ise kapıyı göstermek konusunda aceleci olabiliyor.
Stajın hep kötü yönlerinden bahsettim. Bunları yazmamın nedeni "durum işte bu" dan ziyade ilerde eğer sektörde bulunabilirsem olmaması gerekenlerden olması gerekenleri tanımlama çabası daha çok. Yani kısaca sadece kendim için değil sektör için de -tıpkı sizin gibi- emek sarfetmem gerekecek.
Sadece olumsuz şeyler gözlemlemedim tabi ki. Örneğin edebi metinle reklam metni arasındaki farkı daha rahat ayırt edebiliyorum artık. Bu anlamda bana -metin yazarı adayı olarak- katkısı büyük. Metnin tekrar tekrar kontrol edilmesi gerektiğini, bir anda okunacağı halde her kelimeye tek tek dikkat edileceğini öğrendim.
Tek tek bireyler olarak ajanstakilerin fazlasıyla genel kültürlü, sağlam -şahıslarına münhasır- düşünceleri olan insanlar olduğunu gördüm. Ajansların kafeteryalarının boş zaman bulunduğu takdirde, çok fazla şey öğrenilebilecek olduğunu gördüm.
Ajansın müşterilerinin her zaman reklamlarından geri dönüş alabileceklerini gördüm. Çünkü yine öğrendiğim en önemli şeylerden biri, reklam satışı arttırmak için yapılır : ) Gerçekten... Ben bunun tam olarak farkında değilmişim meğer. Mesala hayret ettim: size sunduğumuz kampanyalarda hiç bu açıdan düşünmemişiz. Fiyat söylememişiz, fayda söylememişiz, bilgi vermemişiz. Ama hep marka kimliğini destekleyen reklamlarla hatırlanırmış bir marka. Şöyle anlatmaya çalışayım, uzun vadede iletişime geçmek, markaya bir ruh, kişilik kazandırmak ne kadar önemliyse, satışı desteklemek de o kadar önemliymiş. Bu yaratıcı işletme öğrencileri için iyi haber : )
Ayrıca ıstanbul, reklamcılığa çok benziyormuş. Bir gözlemim de bu. Bütün karmaşası stresi gün içinde acayip yıpratırken İstanbul'dan nefret ediliyormuş. Ama Boğazdan geçerken, hele bir de yağmur yağmak üzereyse, İstanbul kendini ne şartta olursa olsun sevdiriyomuş. Reklamcılık da öyle. Bütün stresi sıkıntısı karmaşası bir yana eğer size akıl veren ışık veren bir akıl hocanız varsa, içiniz acaip rahatlıyor, geleceğe daha sağlıklı bakabiliyor, reklamcılığı sevebiliyormuşunuz. Hele bir de bu akıl hocası yıllarını bu işe vermiş, pes etmemiş, tam bir örnekse. Konuşmasa da olurmuş : )"
"Öncelikle stajyerlik müessesesi bir çok kurum ve sektörde olduğu gibi bu alanda da sorunlu. Bence bunun en az hissedildiği alan reklam sektörü olmalıydı ama öyle değil. Stajyer herhangi bir İK programının parçası değil, görev ve sorumlulukları son derece belirsiz, ne istendiği konusunda netlik yok. Bildiğim kadarıyla yurt dışında Clio kazanan stajyerler bile varken burada ne öyle bir şans, ne de elverişli bir ortam var.
Herhangi bir oryantasyon yok, öğrenmeyi destekleyen bir ortam yok. Stajyerlerin genelde bulamayacakları yıllıklar dışında kaynaklar sınırlı. Stajyerlik işe kabul edilmeden önceki basamak değil. Aslına bakılırsa karşılıklı bir menfaatin sonucu gibi duruyor stajyerlik. Şöyle ki; staj yapmak reklamcı adayı için bir zorunluluk o nedenle orada, diğer taraftan ucuz iş gücü olduklarından işveren tarafından da kabul ediliyorlar.
Stajyerlerin eğitim ve yeteneklerine saygı konusunda büyük sıkıntı var. Yeteneklerini anlamaya kimse çalışmıyor. Çalışmadığı gibi bazen bireyler düşüncelerini stajyere dikte etmeye çalışıyor. Bazı reklamcıların, kendi düşüncelerinin gözünü kör ettiği insanlar olduğunu gördüm.
Örneğin öğrendiğim bir kaç şeyi söyleyeyim:
- Hazırlanan stratejiler genelde üstünkörüdür, ve çok da bağlı kalmamak gerekir. Bunu yaklaşık 100 sayfa kalınlığında bir stratejiye bir reklamcının yaklaşımından öğrendim.
- Reklamın bir ürünün marka olmasında etkisi yoktur.
Ayrıca en çok işime yarayacağını düşündüğüm şey:
- Fiata Ferrari, Ferrariye Fiat muamelesi yapamazsın.
Genel gözlemlerime gelince. Reklamcılık tam bir kurtlar sofrası. Çalışanlarda yoğun bir devridaim sözkonusu. Sürekli başarılı olmak zorundayız. Yarın çoğunlukla ne olacağı belirsiz. Firmaya bağlılık hem işveren hem çalışan açısından problemli. Başarılı reklamcılar çoğunlukla zamanı tam gelmeden ajanstan ayrılıyor ya da kendi ajansını kurma peşine düşüyor. İşveren ise kapıyı göstermek konusunda aceleci olabiliyor.
Stajın hep kötü yönlerinden bahsettim. Bunları yazmamın nedeni "durum işte bu" dan ziyade ilerde eğer sektörde bulunabilirsem olmaması gerekenlerden olması gerekenleri tanımlama çabası daha çok. Yani kısaca sadece kendim için değil sektör için de -tıpkı sizin gibi- emek sarfetmem gerekecek.
Sadece olumsuz şeyler gözlemlemedim tabi ki. Örneğin edebi metinle reklam metni arasındaki farkı daha rahat ayırt edebiliyorum artık. Bu anlamda bana -metin yazarı adayı olarak- katkısı büyük. Metnin tekrar tekrar kontrol edilmesi gerektiğini, bir anda okunacağı halde her kelimeye tek tek dikkat edileceğini öğrendim.
Tek tek bireyler olarak ajanstakilerin fazlasıyla genel kültürlü, sağlam -şahıslarına münhasır- düşünceleri olan insanlar olduğunu gördüm. Ajansların kafeteryalarının boş zaman bulunduğu takdirde, çok fazla şey öğrenilebilecek olduğunu gördüm.
Ajansın müşterilerinin her zaman reklamlarından geri dönüş alabileceklerini gördüm. Çünkü yine öğrendiğim en önemli şeylerden biri, reklam satışı arttırmak için yapılır : ) Gerçekten... Ben bunun tam olarak farkında değilmişim meğer. Mesala hayret ettim: size sunduğumuz kampanyalarda hiç bu açıdan düşünmemişiz. Fiyat söylememişiz, fayda söylememişiz, bilgi vermemişiz. Ama hep marka kimliğini destekleyen reklamlarla hatırlanırmış bir marka. Şöyle anlatmaya çalışayım, uzun vadede iletişime geçmek, markaya bir ruh, kişilik kazandırmak ne kadar önemliyse, satışı desteklemek de o kadar önemliymiş. Bu yaratıcı işletme öğrencileri için iyi haber : )
Ayrıca ıstanbul, reklamcılığa çok benziyormuş. Bir gözlemim de bu. Bütün karmaşası stresi gün içinde acayip yıpratırken İstanbul'dan nefret ediliyormuş. Ama Boğazdan geçerken, hele bir de yağmur yağmak üzereyse, İstanbul kendini ne şartta olursa olsun sevdiriyomuş. Reklamcılık da öyle. Bütün stresi sıkıntısı karmaşası bir yana eğer size akıl veren ışık veren bir akıl hocanız varsa, içiniz acaip rahatlıyor, geleceğe daha sağlıklı bakabiliyor, reklamcılığı sevebiliyormuşunuz. Hele bir de bu akıl hocası yıllarını bu işe vermiş, pes etmemiş, tam bir örnekse. Konuşmasa da olurmuş : )"
1 Comments:
Keşke ajansım olsa da, hemen birlikte çalışabilir miyiz başlıklı bir mektup yazsam. Ne şeker. Niye bilmem, kendimi iyi hissettirdi yazdıkları.
Yorum Gönder
<< Home