28 Eylül 2006

Bilinçli Aptallıktan Yaratıcılığa Giden Yol

Bilinçli aptallık; halk dilinde salağa yatmak mıdır..?
Yoksa; kendini aptal gibi konumlandırıp aptallık yaparak beraber aptallaşmak mıdır..?
Ya da; insanları aptal yerine koyarak akıllılık yapmak mıdır..?

En doğrusu hangisi kestiremiyorum; fakat hepsi bir yoldan bizi bir tanıma götürebilir. Reklam sektörünün çok sıcak bakmadığı bu anlayışa medya sektörü ışıklarını yakalı yıllar oldu. İzleyici yönlendirildi, ihtiyaçlar doğuruldu, alışkanlıklar üretildi. Kimi değerler suistimal edilirken, kimilerine de epey anlam yüklendi. Neyin doğru olduğuna karar veremez olduk. Einstein’ın yıllar önce dediği gibi; mutlak gerçeklerimiz silindi, yerine kuvvetli olasılıklarımız geldi. Gerçeklerimizi, doğrularımızı ve değerlerimizi kestiremez hale geldik sonunda…

Yıllardır edebiyat dünyası tartıştı. Sanat; toplum için mi, yoksa sanat sanat için mi..?
Kimi yazar toplumun açıklarını kapatmak ve ihtiyaçlarına cevap verebilmek için didindi durdu. Kimi yazar da sanatı sanatın ilerlemesi için icra etti. Birinin amacı doğuda kalmak iken, diğerinin hedefi batıya yönelmek oldu. Yazın dünyasında bunlar gelişirken ‘medeniyet’ tanımı doğdu. Çağdaşlıktı, uygarlıktı derken ilkellikten bizi kuratacağını düşündüğümüz her türlü yeniliği kabul eder olduk. İyi mi, kötü mü; yararlı mı, zararlı mı derken önümüzü göremez olduk. Bakar-kör halimizle her yeniyle tanışma fırsatı bulduk. Fırsatları lehimize çevirmeye çalıştık, işler yolunda gitmeyince çağa ayak uydurduk dedik. Kalıplara giriyor, kalıplardan çıkıyorduk. Tanımlar mı bizi bu hale getirmişti? Anlam veremiyorduk…

Reklam sektörüne sıçrayan tanım düellosunda edebiyatta da yaşadığımız gibi sıra amacımıza ve hedefimize gelmişti.

- Reklam; satış arttırmak için mi, daha yaratıcı olmak için mi?
- Reklam; hedef kitle için mi, reklamcılık için mi?

Bunların üzerine aklımıza takılan soruları ekledik durduk:

- Reklamın iyisi, kötüsü olur mu?
- Reklamın doğrusu, yanlışı olur mu?
- Yaratıcılık evrensel mi, yöresel mi?
- Reklamcı olmak için alaylı olmak gerekir mi?
- Yetenek doğuştan mıdır, fakülteden midir?
- Hayatın deneyimleri mi, iletişimin gerçekleri mi?
- Kurallar mı geçerli, empatiler mi?
- Okuyarak, araştırarak; gezerek, görerek yaratıcılık yaratabilinir mi?
………

Soruları sormaya ve subjektif cevaplarımızı vermeye devam ediyoruz…
Ben de kendi penceremden bakıyorum ve şöyle tanımlıyorum:

Yaratıcılık= Hayatı yaşama tarzın + Sana verilen süre

Hayatı yaşama tarzını, senin sınırların(!) ve tercihlerin belirliyor.
Sana verilen süreyi ise başkaları belirliyor.
Yaşam tarzını seçmek senin elinde, süre müşterinin...

Belirlenen sınırlı sürede sınırsız yaratıcılık; senin yaşamı uygulama biçiminde saklı.
Yaşamımızı doğarken planlamasak da, yaptıklarımız bizi yaratıcılığa itiyorsa bu da sizin bir şansınız. Değerlendirmekte fayda var.

Yorum sizin…

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home